SAĞ KOMÜNİZM-BİR BÜYÜKLÜK HASTALIĞI VE LASSALLE

GİRİŞ

Marksist kuramın henüz ortaya çıkmadığı yani ütopik ve küçük-burjuva komünizmin popüler olduğu 19. Y.yıl başlarında, Fransız burjuva devriminin yakıcı ve tutkulu etkisi, Avrupa, Amerika, Rusya başta olmak üzere tüm kapitalist ülkeleri kasıp kavuruyordu. Fransız devriminin kitlelerin yaşamında ciddi hiçbir iyileşme göstermemesi, ister istemez siyasi arenada önemli ve ilginç gelişmelerin yaşanmasına yol açmıştı. Burjuva devriminin siyasi mesajlarını alıp yeniden yorumlayan devrimci aydın ve emekçi unsurlar, ekonomik olarak hayalci diyebileceğimiz kurgular yapmaya başladılar. Fransız Henri de Saint Simon ile Charles Fourier ve İngiliz Robert Owen bunların başında geliyor. Bu üç aydın sadece felsefe alanında kalıp sosyalist fikirlerin gelişmesine hizmet etmiştir. Bunlar arasında daha gelişmiş tezleriyle Fransız Proudhon küçük-burjuva felsefesi sayılabilir elbette. Fakat diğer yanda pratikte, mücadele alanında birçok hayalci ve öfkeli komünist görürüz: Fransız anarşist Blanqui, Alman Weitling,  Willich ve Karl Grün, Rus Bakunin ve Neçayev ve birçok isim.

Proudhon dâhil bu devrimciler, bilimsel sosyalizm öncesi dönemin komünistleri olarak siyasi mücadeleye atılsalar da Marx ile aynı dönem yaşadıkları için onun düşünceleriyle de (tabi kendisiyle de) mücadele etmişlerdir. Bu doğaldı elbette! Alman hayalci ilkel komünistler, bu mücadele tarzlarını sol içi teröre kadar tırmandırmışlardır. Örneğin Karl Grün, tartışmalar sonucu taraftarlarını yitirince, Engels’i polisin tuzağına düşürmeye çalışmıştır. Daha açık olanı ise; Willich ve taraftarlarının Marksistlere şiddet uygulamaları ve daha ilginci de Marx’ı kurşuna dizmek için planlar yapmalarıydı.  1850’lerde Avrupa’da devrim dalgasının gerilemesi ve bu ilkel komünistlerin davranışları, Marx’ın siyasi çalışmalardan uzaklaşarak teorik çalışmaya yönelmesini sağlamıştır. Kapital kitabını hazırladığı ve devrimci dalganın hareketlendiği 1860’ların başında Marx, Engels ile birlikte Almanya’da ki sınıf hareketiyle daha fazla ilgilenmeye başlamıştır. Almanya’da işçi sınıfı hareketinin, yasaklara rağmen geliştiği bu ilk yıllarda, sahneye çıkan Lassalle ile ilgili gelişmeleri aşağıda özet olarak vermekteyim. Bu tarihler, Marxismin geliştiği ama anti Marxist hareket Lassalle’ciliğin (sağ komünizmin) de doğduğu yıllar olarak okunmalıdır.

LASSALLE’CİLİK, MARXİSMİN ÖNÜNDE Kİ EN BÜYÜK DUVARDIR   

Ferdinad Lassalle, 1848 ayaklanmasına katılmış, Marx ile sürekli mektuplaşmış fakat 1862 yılına kadar sistemli olarak siyasi çalışmalara katılmamış, Hukuk ve felsefe üzerine kitapları olan, Yahudi kökenli bir Alman vatandaşıdır. Marxistler, Bernstein’ı, Kautski’yi, Proudhon’u ve ya Bakunin vb. birçok Anti-Marxist’i ezbere bilirler ama Lassalle’ı pek tanımazlar. 1862-64 yılları arasında siyasi çalışmaya hızlı bir giriş yapan Lassalle, aslında Almanya’da hatta Avrupa’da ilk işçi sınıfının bağımsız örgütlenmesini kuran sosyalist olarak anılır. Marx ve Engels de onun bu enerji ve yeteneğini takdir etmişlerdir. Düello sonucu öldüğünde, onun liderliğini yaptığı Genel Alman İşçi Birliği’nin 5 binden fazla üyesi bulunuyordu. Fakat gelişmiş bir kuram olan Marxizm’i takip etmek yerine, Komünist Manifesto ve diğer eserlerden kafasına göre alıp yorumladığı ve işçilere aktardığı eğreti, yanlış görüşleri vardı. Bu eklektik görüşler içerisinde ‘ücretlerin tunç yasası’ adı altında ileri sürdüğü ve otokrasinin alıp kullandığı birçok yanlış tezleri de bulunuyordu. Aynı zamanda dönemin Alman Şansölyesi (başbakanı) olan Bismarck ile de gizlice gerçekleştirdiği görüşmeleri ve yazışmaları olmuştu.

F. Lassalle’den, mektupları saymazsak, ilk defa Marx’ın kaleme aldığı Gotha Programı’nın Eleştirisi adlı eserinde bahsedildiğini görüyoruz. Adeta Lassalle’cılığın eleştirisi olan bu eser, ne yazık ki anti sosyalist yasa gerekçe gösterilerek tam 16 yıl Sümen altı edilmiştir, Alman Sosyal Demokrat Parti Liderleri tarafından. Bu konuda yani Lassalle’cılığın yaygınlaşmasında ve derinlere nüfus etmesinde, Liebknecht, Bebel ve Kautsky başta olmak üzere çoğu parti ileri gelenin açık veya gizli, bilinçli veya bilinçsiz birçok katkısı olduğunu görüyoruz.

1975 yılında yapılan Gotha’da ki kongrede, 1869 yılında Eisenach’da bir araya gelerek Sosyal-demokrat İşçi Partisini kuran Marxist Einsenach’cılar ile 1864 yılında Lassalle’ın başkanlığını yaptığı Lassalle’cı Genel Alman İşçi Derneği, birleşmek için bir araya geldi.

Bu kongrede kaleme alınan program maddelerini inceleyen Marx, programdaki tüm Lassalle’cı anlayışı eleştiri konusu yaptı. Fakat bu eleştirel yazı, tam 1891 yılına kadar kendine Marxist diyen liderler tarafından gün yüzüne çıkartılmadı. 1891 yılında Engels artık işi tehditle çözme yoluna gitmek zorunda kaldı. Çünkü Parti liderlerin gerekçesi ortadan kalkmıştı. Yani anti-sosyalist yasa 1890 yılında kaldırılmıştı. Partinin basım işlerini yöneten Kautsky, 1891 yılında (ki yazılışından tam 16 yıl sonra) Engels’in yayınlaması için gönderdiği Marx’ın Gotha Programı’nın Eleştirisi yazısını Parti’nin yayın organı ‘Die Neue Zeite’de bu gazetenin sorumlusu olarak basmak istemedi. Engels’in bu konudaki ricasını oyalamaya kalkınca Engels ‘eğer basmazsan bunu Avusturyada bastıracağım tehdidi üzerine kitabı basmak zorunda kaldı. Bu basmama tavrı, bence tesadüf değildi. Hele bilinçsiz bir ihmal’lik hiç değildi. Çünkü bu ihmallikler daha önce anti-sosyalist yasa gerekçe gösterilerek devrimci taktik olarak sunulabiliyordu. Ama bu yasa lağvedilmesine rağmen, Kautsky bu yazıyı basmamak için neden ayak diretiyordu dersiniz? Neden Bebel ve Liebknecht Marx ve Engels’e yalan söylüyorlardı? Bunların tek bir cevabı vardı: çünkü onlar görünüşte Marxist ama özünde Lassalle’ciydiler.

Bu Liebknecht;

GOTHA PROGRAM’NIN ELEŞTİRİSİ’Nİ basan Dietz Verlag adlı yayınevinin 84 nolu dip notu şöyle:

“ Engels tarafından bırakılan kâğıtlarda, Liebknecht’in Berlin’de sıkıyönetim ilan edilmesine ilişkin 17 Mart 1878 tarihli konuşmasından bir alıntı bulunuyor: ‘… Partimiz, sözcüğün en katı anlamıyla, bir reform partisi olduğundan ve bir bütün olarak bir saçmalık olduğu için zora dayanan bir devrim yapmak isteyen bir parti olmadığı için, elbette yasaya uyacağız. … çabalarımızın mevcut devlet ve toplum düzeninin yıkılmasına yönelik olduğunu, en hararetli şekilde reddediyorum.’”  (age, sf.238, 84 nolu dip not, altını ben çizdim=abç)  

Bu görüşler Liebknecht’in!

Bu da Bebel;

Aslında Engels’in Bebel’e sitem dolu ve dolaylı eleştiri içeren tespitlerini Karl Kautsky’ye yazdığı 11 Şubat 1891 tarihli mektubundan izleyebiliriz:

“Bu yüzden Bebel’e de yazmayacağım, çünkü birincisi, bu mesele hakkında edindiği kesin görüşünü bana kendisinin bildirmesi gerekiyor ve ikincisi, fraksiyonun her kararı, ona oy vermiş olsun olmasın, herkesin imzasını taşır. …” Yine biraz ilerde şunları ekler:

“ Ne garip! Şimdi Schippel mektubunda, Lassalle’cilikleri ile iftihar eden çok sayıda eski Lassalle’ciden söz ediyor.- oysa buradalarken hepsi birden: artık Almanya’da Lassalle’ci kalmadı diyorlardı! Bu, bendeki bazı çekinceleri yok eden bir ana nedendi. Ve Bebel’de kalkıp, en iyilerden çok sayıda yoldaşın ır şekilde incitileceğini söylüyor. Olabilir, ama o zaman bana her şeyi olduğu gibi anlatmak gerekirdi.” (age, sf.66-67, abç) 

Lenin de Bebel’in sağcı, Lassalle’cı anlayışını, aşağıda, hedef tahtasına koymadan teşhir ediyor. Fakat sanırım Bebel’i, son yıllarında ki olumlu çizgisinden olsa gerek onu korumaya alıyor. Bakalım:

Bizzat Bebel’in kısa zaman önceye kadar ‘halk devleti’ne dair tüm bu kafası karışık görüşleri paylaşığını, onun ‘Hedeflerimiz’ broşürü (9. Bask, 1866, ‘Sosyal-demokrat Kitaplık’, 1872’deki 5. Baskının değiştirilmemiş yeniden basımı), s. 14 tanıtlıyor: “Yani devlet, sınıf egemenliğine dayalı bir devletten, bir halk devletine dönüştürülecek ve bu devlette… özel girişimlerin yerine… kooperatif üretim geçecektir.’ … Ve aynı yerde, s.44’te, Yan yana!! Onların devlete dair anlayışlarında ki farkı Bebel o sıralar görmemişti.” (GOTHA PROGRAM’NIN ELEŞTİRİSİ, sf. 155, İnter Yayınları, Birinci Baskı, altını çizen Lenin)

Bu iki Anti Marxist devrimci ile ilgili son noktayı Engels kor!

Engels, 11 Ekim 1875 tarihli Wilhelm Bracke’ye yazdığı mektup ta ondan ‘işlerin nasıl gittiğini bize bildiriniz’ ricasında bulunur. Bebel ve Liebknecht’i kastederek şunları söyler:

“ Leipzigliler* bize tüm gerçeği söylemeyecek kadar işin içindeler …” (age, sf.56)

*Engels’in ‘Leipzigliler’ diye kastettiği kişiler esas olarak Liebknecht ve Babel’dir.

Burada Kautsky’ye ayrıca yer vermeyeceğim. Lenin onu 1914’den sonra yeterince teşhir etti. Fakat o da aslında Bebel ve Liebknecht gibi gizli Lassalle’ciydi.  Sadece Lenin’den şu eklemeyi yapmakla yetiniyorum: “‘Sağ’ kanat sosyal demokratlar şöyle arsızca bir açıklama yapıyorlar: Emperyalizm ‘gerekli’ olduğundan, bizimde emperyalist olmamız gerekir. ‘Merkez’ rolünde Kautsky, bu iki görüşü uzlaştırmaya çalışır” (PROLETARYA DİKTATÖRLÜĞÜ ve DÖNEK KAUTSKY, sf.29, bilim ve sosyalizm yayınları)

Evet, Lassalle’cilik Alman Sosyal Demokrat Harekete(komünist partiye) hâkim olan sağcı anlayıştı. Bu anlayış, anti Marxist fakat evrensel özellikler içeriyordu. Herhangi bir inceleme veya kuramsal bir çalışmanın ürünü olmayan bu sağcı anlayışın temel özellikleri şunlardı:

  • Egemen sınıflarla işbirliği, Barışçıl dönüşüm, Bürokratizm, Pragmatizm, Ulusalcılık, Feodal kültür, Halkçı devlet anlayışı, Reel politika, Sol içi şiddet Ve ekonomi-politikada popülizm (yani özel mülkiyeti ret etmeyen, işçi sınıfını kooperatifler aracılığıyla kurtarmayı planlayan anlayış) 

Küçük-burjuva dünyası olan ve bunu da emperyalist oligarkların hizmetine sunan bundan daha önemli ‘Anti Marksist devrimcilik’ olabilir mi?

Evet, sevgili Gerger’in incelemesinde eksik olan sağcı ilkel-kaba komünizm işte budur! Bu anlayışın Sovyetler Birliğini, nasıl kapitalizme teslim ettiğini, HOMO-KOMÜNUS-II ADLI adlı kitapta ayrıntılı olarak takip edebilirsiniz.

ÇÖZÜM: DEVLETİN SÖNÜMLENMESİ=TOPLUMUN GÜÇLENDİRİLMESİ

Bu başlık altında, devrim sonrası komünistlerin izleyeceği stratejiyi konuşacağız. Yani hedefimiz ne olmalı ve bu hedefe ulaşabilmek için hangi adımları atmalı ve hangi araçları kullanmalıyız? Şimdi de bunlara bakalım!

Eğer hayal peşinde koşmayarak düşmanları alt etmek istiyorsak, onların kim olduğunu doğru tespit edip, onlarla doğru taktik ve araçlarla mücadele etmek zorundayız. Gerger bu hedefi kitabın son paragrafında çok yerinde ve isabetli bir tarifle belirlemiş:

Devletin sönümlenmesi ve partinin bir gönüllüler ordusuna dönüşmesi basit düşler mertebesine indirilemeyecek ve görünmez geleceğe havale edilemeyecek önemde stratejik-programatik hedeflerdir Marksizmde[Mh1] .” (age, sf.223, abç)

Hemen hemen aynı tanım ve kelimeleri kullanarak yaptığım çözüm önerilerimi tekrarlamam gerekirse;

  • Devrim sonrası parti, yeni bir kongre yaparak programını ve kadro politikasını yeni koşullara göre yeniden belirlemelidir.

Devrim öncesi ortak bir program ve örgüt anlayışıyla bir araya gelen komünistler, eğer devrimi gerçekleştirmişlerse, koşullar tümüyle değiştiği için, yeni bir program ve kadro politikası oluşturmak için harekete geçmelidirler. Çünkü devrim sonrası bütün bu hedefler, taktikler ve de kadro politikaları eskimiş olacaktır. Amaç artık; devletin sönümlenmesi sürecini hazırlayan ve hızlandıran toplumun güçlendirilmesinden başka bir şey değildir. Engels’in bu tespitini Lenin bize şöyle aktarmış:

Devlet ‘ortadan kaldırılmaz’, sönüp gider. (GOTHA PROGRAMI’NIN ELEŞTİRİSİ, aktaran LENİN, SF.157, İnter yayınları, altını çizen Engels) diyen ve

 “Artık asıl anlamda bir devlet olmayan Komün” ( GOTHA PROGRAMININ ELEŞTİRİSİ, sf. 164, Engels’ten aktaran Lenin, inter yayınları) tespitini yapan Engels, 18.28.1875 tarihinde Bebel’e yazdığı mektubunda, devlet yerine neden toplum demek gerektiğini gerekçeleriyle açıklamış:

Devlet, mücadelede, devrimde, düşmanları bastırmak için kullanılan sadece geçici (abç) bir kurum olduğuna göre, özgür halk devletinden söz etmek düpedüz saçmadır: proletarya hala devleti kullandığı ( altını çizen Engels) sürece, onu özgürlük için değil, hasımlarını bastırmak için kullanır, ve özgürlükten söz etmek mümkün olur olmaz, devlet devlet olarak var olmaktan çıkar( abç). Bu nedenle biz(kendini ve Marx’ı kastediyor-benim notum), her yerde, devlet yerine, Fransızca ‘komün’ün mükemmel karşılığı olan(abç) Gemeinwesen(açEngels)(topluluk)gibi eski bir Alman sözcüğü koymayı önerdik”  age, sf. 164-165)

Devrimciler, Lenin dışında, Engels ve Marx’ın bu önerisine pek itibar etmemiş. Mao’nun bu konudaki olağanüstü çabalarını atlamadan söyleyebilirim ki ne geçmişte Sovyetler Birliğinde, ne de bugün Çin veya diğer ülkelerde devletin sönümlenmesi için gerekli olan adımlar atılmamış ve atılmamaktadır. İşte devrimlerin geri dönüşünü sağlayan strateji budur. Çözüm, devletin değil toplumun güçlendirilmesi amaçlayan programdan başka bir şey değildir. Tabi bu tespitle yetinir ve konuyu açmazsak bizde Yazarımızın hatasına düşmüş oluruz. Bunun için Programın hedeflerini ve atılacak adımları kısaca sıralamam gerekirse bunlar: 

  1. Herkes ama herkes(siyasiler-asker ve sivil bürokrasi-yargı vb.) süre içerisinde ve değişmek koşuluyla seçim ile yönetime gelip seçim ile gidecekler.
  2. Yönetime gelenler hata yaptığında, halk tarafından yani istendiğinde görevden geri çağrılabilecek.
  3. Herkes ama herkes komünizme geçişin olmadığı aşamada ‘eşitsiz eşitlik’ ilkesine bağlı olarak eşit ücret alacaklardır. Bu dönemde burjuva hukuku hâkim olduğu için kaba eşitlik değil, koşullar ve yapılan işlere göre ücretler belirlenecektir. Yani çocuklu bir işçi ile çocuksuz olan veya ağır işlerde çalışan ile basit görevleri olanlar aynı ücreti almayacaklardır. İşine ve durumuna göre bu değişecektir. Ve bu ilke toplum tarafından bilince çıkartılmış olmalıdır.
  4. Herkes ama herkes sırayla ve belli bir zaman için bürokrat olacak ve bu görevleri yerine getirecektir. Bunun için insanların eğitimi organize edilecektir.
  5. Ekonomide üretim-dağıtım-bölüşüm-istihdam ve planlama ve de giderek siyasi yönetim de tümüyle işçi sınıfının bilinçli kadrolarının öncülüğünde işçi sınıfı tarafından yönetilecektir. Ta ki küçük-özel sermaye pratikte ve zihinlerde silinene kadar!
  6. Özel olarak sosyal teknoloji, sadece savunmayı amaçlayan askeri teknoloji ve genel olarak teknoloji geliştirilecek ve bu alanda liderlik sağlanacaktır.
  7. Gerger’in çok yerinde belirttiği gibi, komünist kadrolar ve ‘partinin bir gönüllüler ordusuna dönüşmesi’ için yeni kadro politikası tartışılarak belirlenecektir. Bu konuda en çarpıcı gerçek: Marx-Engels ve Lenin’in devrim sonrasına yönelik genel tanımlar ve içerikler dışında, belirlenmiş bir kadro politikaları olmamıştır. Bunun içindir ki; SSCB ve ÇİN dâhil devrim sonrası ülkelerde ki geri dönüşlerin yaşanmasında rol alan kadrolar, devrim öncesi kadro politikasıyla yetişmiş unsurlardır. Devrim öncesi kadro politikası Lenin’in doğru ve yerindedir fakat gelecek için yetiştirilmedikleri için eksiktir. Devrimler ve devrim sonrası gerçekler bu tespitimin kanıtıdır.. Fakat devrim sonrası kadro anlayışı, yeni koşullara ve şartların ortaya çıkarttığı yeni hedef ve programa göre eğitilmiş komünistler olmalıdır. Bunun için de yukarıda sıralan altı(6) adımı yönetebilecek bir gelişmişliği olan kadrolardır esas olan. Bunlar devrimci mücadelenin ortaya koyduğu ekonomik-siyasi-ideolojik-sosyal ve toplumsal görevlerdir ve insanlar bu adımlar içinde eğitilecek ve gelişecektir. Fakat bu süreçlerden kopmadan hatta bu adımların mülkiyetsizlik-parasızlık ve toplumculuk olarak yönetilebilmesi için ikinci bir eğitim süreci daha gerekli olacaktır. Bu çalışma ise öncelikle devrim öncesi başlayacaktır. Kadroların devrim sonrası süreci doğru şekilde(devletin sönümlenmesi) yönetebilmeleri için gerekli ve zorunlu adımlar olarak okunmalıdır.
  8. Kadroların ve insanların kişisel-manevi-psikolojik-kültürel ve sosyal disiplinler içerisinde eğitimlerini amaçlayan Praxis okulların, aşağıdaki konuları dersler halinde işleyen öğretim programı ve planları(müfredatları) olmalıdır.
  9. Kişisel ve toplumsal içsel devrim,
  10. Kişisel ve toplumsal sosyal terapi,
  11. Kültürel Birikim,
  12. Bilimsel Disiplin,
  13. Kadınların Yönetimi,
  14. Vb.

Yukarıda tarif ettiğim ve somut adımlarını sıraladığım program ve yeni tipte insan anlayışıyla (kendisiyle barışık ve tutarlı ilişki kurmuş, kültürlü, disiplini içsel dünyasında bilince çıkartmış, ilişkilerini yoldaşlarının gözetimine sunmuş ve kadınların yönetmesinin önemini kavramış vb.) devrim öncesi hazırlıklara girerek, sağ ve ‘sol’ ilkel komünizme karşı savaşı kazanabiliriz.  Bugünkü komünist saflardaki dağınıklığa son vermek için gerekli bir süreci başlatmış olabiliriz. Dahası, sonuçta emperyalist şirketler oligarşisinin her türlü manipülasyonunu püskürterek, devrimimizi geri dönüşü olmayan bir yola sokabiliriz.


 [Mh1]

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir